Gurdjieff, G. I.
Michel de Salzmann
GURDJIEFF, G. I. (1877?-1949), Georgii Ivanovich Gurdzhiev; yeni dinsel ve psikolojik öğretiler alanında esrarengiz bir kişi ve etkisi gittikçe artan bir güç olan Yunan-Ermeni asıllı bir ruhsal öğretmen. Bildik Hristiyan mistiği imajından çok bir Zen ustası veya bir Sokrat figürüne benzeyen Gurdjieff, onu tanıyanlar tarafından tek kelimeyle insanların benzersiz bir “uyandırıcısı” olarak görülürdü. Batı’ya ezoterik bilginin etraflı bir modelini getirdi ve ardında bilincin geliştirilmesi için özel bir metodolojiyi barındıran bir okul bıraktı.
Gurdjieff bilinç teriminden zihinsel farkındalık ve faaliyetten çok daha fazlasını anlardı. Ona göre bilince dair kapasite zihin, duygu ve bedenin birbirinden ayrı enerjilerinin uyumlu bir karışımını gerektirir ve sadece bu, idrak, buddhi veya atman gibi geleneksel görüşlerin çağrıştırdığı daha yüksek etkilerin insanın içindeki faaliyetine izin verir. Bu açıdan, şimdiki haliyle insan, aslında dış uyaranın etkisi altındaki otomatik koşullanması ile bilinçsizce yönetilen tamamlanmamış bir varlıktır. Gurdjieff’in geniş çeşitlilikteki metotlarının hepsi “gerçek insan”ın kendisinin bilincinde olmasını ve ruhsal özelliklerini, yani irade, bireysellik ve objektif bilgiyi gerçekleştirmeye yönelik araçlar olarak anlaşılabilir. İnsanın tekamülü hakkındaki öğretisi ve bu metotlar, kendi yazılarında ve P. D. Ouspensky’nin In Search of the Miraculous (New York, 1949) (Mucizevi Olanın Peşinde) adlı eserinde ayrıntılarıyla açıklanan dev bir kozmolojik fikirler ağında yer almıştır.
Gurdjieff hayattayken 1920’lerde hakkında yazılan sansasyonel basın hikayelerine rağmen takipçileri dışında hemen hemen hiç kimse tarafından tanınmıyordu. Ancak 1950’lerden itibaren fikirleri hem kendi yazılarının basılmasıyla hem de öğrencilerinin tanıklıklarıyla yayılmaya başladı. Kendine özgü sıra dışı karakteri, özellikle hayatın her durumunu öğrencilerine kendileri hakkındaki tam gerçeği hissetmelerine yardımcı olmak için araç olarak kullanmadaki dehası, fikirlerinin bütünlüğünü yıllarca gölgeleyen sayısız yanıltıcı hikayeye yol açtı. Ancak bugün, Gurdjieff öğretisi bu dedikodu ve kinaye arka planından sıyrılmış ve modern zamanların en içe işleyen ruhsal öğretilerinden biri olarak tanınmak üzere ortaya çıkmıştır.
Gurdjieff Rusya’nın güney Transkafkasya bölgesinde Alexandropol’de doğdu. Babası Yunanlı, annesi Ermeni’ydi. Sıra dışı yetenekte bir çocuk olduğu için Ortodoks Kilisesi’ndeki özel öğretmenler ona ayrıcalık tanımışlar ve hem rahiplik hem de tıp konusunda erkenden eğitilmiştir. Gurdjieff daimi ezoterik bilgi çizgisinin bir yerlerde hala korunduğuna kanaat getirerek nihai cevapları araştırmak için akademik yolu bıraktı. Yirmi yıl kadar (1894-1912) çok eski geleneklerin çekirdeği üzerine araştırmalarını –çoğunlukla İç Asya ve Orta Doğu’da– sürdürdü. Otobiyografik öyküsü Meetings with Remarkable Men (Dikkate Değer İnsanlarla Karşılaşmalar)’de önemli olaylardan bahsedildiği halde hayatının bu bölümü bir sır olarak kalmıştır.
Gurdjieff 1913’te tamamen geliştirilmiş bir öğretiyle Moskova’da ortaya çıktı ve esas olarak aydın sınıftan gelen öğrenci gruplarını organize etmeye başladı. Buradan sonra hayatının ana hatları daha açık şekilde izlenebilir. Hem Rus yazar P. D. Ouspensky hem de besteci Thomas de Hartmann, Gurdjieff’in, Bolşevik Devrimi’nin ve onu ve takipçilerini önce Kafkasya’ya (1917) sonra İstanbul’a (1920) ve sonunda Fransa, Paris’in güneyindeki, İnsanın Uyumlu Gelişimi Enstitüsü’nü Prieure d’Avon’da daha sağlam bir temelde 1922’de kurduğu Fontainebleau’ya getiren yolculuğun zorlukları sırasında çalışmalarını sürdürüşünü anlatmışlardır.
Enstitü’nün doktrini ve deneysel metotları İngiltere ve ABD’den Gurdjieff’le tanışmaya ve sonunda onunla çalışmaya gelen pek çok önemli sanatçı ve entelektüeli çekti. Maurice Nicoll, Jane Heap ve Katherine Mansfield gibi pek çokları, bu öğretiyle The New Age’in meşhur eleştirmeni ve editörü A. R. Orage ve P. D. Ouspensky aracılığıyla tanışmışlardır.
Gurdjieff 1924’ün başında büyük bir öğrenci grubu eşliğinde ABD’ye ilk ziyaretini gerçekleştirdi; kutsal danslar çalışmasının herkese açık bir dizi performansını, çoğu New York’ta olmak üzere, sergiledi. Amacı objektif bir “hareketler bilimi”nin unutulmuş prensiplerini ve bunun, ruhsal gelişim çalışmasındaki özel rolünü göstermekti.
1924 yazında, neredeyse yaşamını yitirdiği bir araba kazasından sonra Gurdjieff, enstitüsünün faaliyetlerini ve takipçi çevresini azaltmaya ve fikir mirasını yazılı şekilde güvenceye almaya karar verdi. 1934’te yazılarının ilk iki serisini ve üçüncünün bir kısmını tamamlamıştı. Bu arada eski öğrencileriyle teması sürdürmüş, ABD’ye iki kez (1929 ve 1933’te) dönmüş ve Paris’e kesin olarak yerleşmişti.
Gurdjieff 1935’te sonraları çalışmasının sürdürülmesinden sorumlu olacak olan en yakın öğrencisi Jeanne de Salzmann’ın desteğiyle gruplarla çalışmasına yeniden başladı. Takipçilerinden had safhada ketumluk talep edilmesine rağmen Fransa’daki gruplar savaş sırasında bile sürekli olarak genişledi ve Rene Daumal, Kathryn Hulme ve P. L. Travers gibi edebiyat, sanat ve tıpta göze çarpan kişileri kapsadı. Savaştan sonra Gurdjieff’in uluslararası öğrenci ailesi tekrar etrafında toplandı. Amerika’ya son ziyaretini Aralık 1948’de gerçekleştirdi ve hastalığına rağmen Paris’te bir sonraki yılın 29 Ekim’inde ölene kadar çalışmasına yoğun şekilde devam etti.
İngilizce’de ilk kez 1950’de yayınlanan Beelzebub’s Tales to His Grandson (Beelzebub’un Torununa Hikayeleri) onun başyapıtı; insanın Yeryüzü’ndeki bütün hayatının uzak bir dünyadaki varlıklar tarafından görülürcesine emsalsiz genişlikte ve panoramik bir manzarasıdır. Bu eser kozmik bir alegori aracılığıyla ve daldan dala atlayan anekdotlar ve kışkırtıcı dil bilimsel işlemeler paravanı altında Gurdjieff’in öğretisinin temellerini nakleder. 1963’te yayınlanan Meetings with Remarkable Men Gurdjieff’in gençliğinin hikayesini ve bilgi için durmak bilmez araştırmasını anlatır. Gurdjieff başlangıçta üçlemesini Life is Real Only Then, When “I Am” (Hayat Ancak “Ben Olduğumda” Gerçektir) başlıklı son bir seriyle tamamlamaya niyetliydi; ancak müsvedde hiçbir zaman tamamlanmadı ve bir kısmı kayboldu. Geri kalan kısmı, düzeltilmemiş parçalar halinde 1981’de yayınlandı. 1973’te yayınlanan Views from the Real World (Gerçek Dünyadan Manzaralar), Gurdjieff tarafından 1920’lerde yapılan ve öğrencileri tarafından kaydedilen konuşmaların bir derlemesidir. Gurdjieff ayrıca Thomas de Hartmann ile iş birliği içinde bestelenen büyük miktarda müzik bırakmıştır. Bu müziğin bir kısmı Gurdjieff’in öğretisinin temel bir bölümünü oluşturan hareketlere ve kutsal danslara eşlik etmek üzere kullanılmıştı ve bu, öğrencileri tarafından belgelenmiş ve korunmuştur.
Gurdjieff tarafından öne sürülen özel çalışma ve karşılıklı araştırma, Batı dünyasındaki büyük şehirlerde, öğrencilerinin rehberliği altındaki kuruluş ve topluluklar aracılığıyla yürütülmüş ve genişletilmiştir. Öğrencileriyle bağlantılı olmamasına rağmen Gurdjieff’i takip ettiğini veya onun öğretisiyle bir ilgisi olduğunu iddia eden bazı başka gruplar da ortaya çıkmıştır.
~ • ~
Bu deneme daha önce The Encyclopedia of Religion, 16 cilt, baş editör Mirca Eliade, New York: Macmillan, 1987’de yayınlanmıştır.
English Copyright © 1987 Macmillan Publishing Companya Division of Macmillan, Inc.This webpage © 2003 Gurdjieff Electronic PublishingRevision: January 1, 2003
ALL AND EVERYTHING(HEPSİ VE HER ŞEY)
Üç Seride On Kitap
G. I. Gurdjieff
İLK SERİ: “An Objectively Impartial Criticism of the Life of Man” (İnsan Hayatının Objektif Olarak Tarafsız Bir Eleştirisi) veya “Beelzebub’s Tales to His Grandson” (Beelzebub’ın Torununa Hikayeleri) başlığı altında üç kitap.
İKİNCİ SERİ: “Meetings with Remarkable Men” (Dikkate Değer İnsanlarla Karşılaşmalar) ortak başlığı altında üç kitap.
ÜÇÜNCÜ SERİ: “Life is Real Only Then, When ‘I Am’” (Hayat Ancak “Ben Olduğumda” Gerçektir) ortak başlığı altında dört kitap.
Hepsi bütünüyle yeni mantıksal muhakeme prensiplerine göre yazılmış ve tam anlamıyla aşağıdaki üç ana problemin çözümüne yöneltilmiştir:
İLK SERİ: Acımasızca, hiçbir uzlaşma olmaksızın, okuyucunun akıl yürütmesi ve duygularındaki, dünyada var olan her şeye dair yüzyıllardır kök salmış inanç ve görüşleri yok etmek.
İKİNCİ SERİ: Okuyucuyu yeni bir yaratım için gereken malzemeyle bilgilendirmek ve bunun sağlamlığını ve kalitesini kanıtlamak.
ÜÇÜNCÜ SERİ: Okuyucunun akıl yürütmesinde ve duygularında, şimdi algıladığı hayali dünyanın değil de gerçekte var olan dünyanın gerçek ve fantastik olmayan bir temsilinin doğmasına yardımcı olmak.
Dostça Tavsiye
[Basıma hazır olan bu kitabı yayıncıya teslim ettiği sırada yazar tarafından doğaçlama olarak yazılmıştır.]
Çağdaş insanların duyduklarından ve okuduklarından gelen yeni izlenimleri algılamadaki verimlilikleri hakkında yaptığım deneysel belirlemeler sırasında vardığım bir çok çıkarım ve sonuca göre ve tam şimdi hatırıma gelen, çok eski zamanlardan günümüze aktarılan bir halk deyişine göre: “Herhangi bir dua ancak üç kez söylenirse Yüksek Güçler tarafından duyulur ve uygun bir karşılık alınır:
İlki—kişinin anne ve babasının ruhlarının iyiliği veya huzuru için.İkincisi—kişinin komşusunun iyiliği için.Ve ancak üçüncüsü—kişinin kendisi için.”
Yayına hazır olan bu kitabın ilk sayfasında şunu tavsiye etmeyi gerekli buluyorum: “Yazılı açıklamalarımın her birini üç kez okuyun:
İlki—en azından tüm çağdaş kitap ve gazetelerinizi okumaya alışık olduğunuz mekanik şekilde.İkincisi—başka bir kişiye yüksek sesle okuyormuş gibi.Ve ancak üçüncüsünde—yazılarımın özünü çaba gösterip anlayın.”
Ancak o zaman yazılarım hakkında sadece kendinize özgü tarafsız yargınızı oluşturabileceğinize güvenebilirsiniz. Ve ancak o zaman beklediğim ve sizin için tüm varlığımla dilediğim özel faydayı anlayışınıza göre elde edebileceğinize dair umudum gerçekleşebilir.
Copyright © 1950 G. I. GurdjieffThis webpage © 2003 Gurdjieff Electronic PublishingRevision: January 1, 2003
G. I. Gurdjieff’in Yazılarına Giriş
J. Walter Driscoll
All and Everything (Hepsi ve Her Şey), Gurdjieff’in yazılarını oluşturan üç cildin hepsini kapsayan başlıktır. Gurdjieff bunlardan Birinci, İkinci ve Üçüncü Seriler olarak bahsetmiştir.
1. Beelzebub’s Tales to His Grandson(Beelzebub’ın Torununa Hikayeleri)
Bu devasa ve sert kitap ilk okuyuşta karmaşık metinleri hazmetmeye alışık olan okuyucular için bile göz korkutucudur. Hazinelerini vakitsiz veya yüzeysel analizle ortaya sermez; kişi görünüşte içine girilmesi imkansız olan karmaşıklığına yenik düşmemeli veya sarsıcı bir bilim-kurgu romanı şeklinde sunulmasına rağmen Beelzebub’s Tales’in aslında büyük felsefi, dini ve psikolojik fikirleri ve iç görüşleri aktaran bir araç olduğu gerçeğini göz ardı etmemelidir. Kitabın engelleri veya karmaşası asla sadece edebi bir kasıntılıktan kaynaklanmamaktadır. Kitap, çeşitli nedenler yüzünden bir labirenttir: Gurdjieff’in giriştiği şeyin alanı, derinliği ve karşılıklı ilişkileri yüzünden, yapısını detaylandıran mitlere özgü boyutlar ve epik unsurlar yüzünden, ve içerdiği pek çok derin ve rahatsız edici fikrin kolayca anlaşılamayacak olması yüzünden. Ciddi bir okuyucu Gurdjieff’in görünüşte kendini beğenmiş ama aslında gerçekten “dostça” olan tavsiyesini önemser, buna göre ancak üçüncü okuyuşta kişi “ana fikri çaba gösterip anlamaya” başlayabilir. Gurdjieff’in giriştiği şey, alçakgönüllülükten uzak adlar taşıyan kitaplarının sunmayı vadettiklerinden az değildir: gerçekten önemli olanın hepsi ve her şey.
Bu ilk serinin ana başlığı, Beelzebub’s Tales to His Grandson: An Objectively Impartial Criticism of the Life of Man (Beelzebub’ın Torununa Hikayeleri: İnsan Hayatının Objektif Olarak Tarafsız Bir Eleştirisi), kitabın yapısının etrafında döndüğü merkezdir. Torunu Hassein’le beraber uzay aracı Karnak’la kainatta seyahat eden Beelzebub, torununun eğitimini ilerletmeyi üstlenmiştir. Hassein 12 yaşında, duyarlı, akıllı ve meraklı bir çocuktur. Hassein uzayan seyahatleri sırasında Beelzebub’ı, gençliğindeki asiliği yüzünden sürgün edildiği uzak bir güneş sistemindeki bir gezegende yaşayan üç-beyinli acayip varlıklar hakkında detaylı şekilde sorgular. Hassein bu gezegenin üç-beyinli varlıklarının neden “geçici olanı Gerçek olarak” ele aldığını anlamaya çalışmaktadır. Beelzebub binlerce Yeryüzü yılını kapsayan bir zaman-ölçeğinde var olduğundan ve sürgündeyken Mars’ta ölçülemeyecek kadar uzun bir süre kaldığından, bu sürgün devresi ona gezegenimizin sakinlerini yakından gözleme fırsatını vermiştir. Beelzebub hikayelerini anlatır ve görünüşte Hassein’i bilgilendirmek için ama aslında bize hayatımızın tarafsız bir eleştirisini sunmak için Mars’taki gözlemevindeyken ve Yeryüzü’ne yaptığı altı uzun ziyarette yaptığı gözlemleri kullanır.
Bu olay örgüsü yapısı Gurdjieff’e elli sayfalık bir giriş bölümü olan “The Arousing of Thought” (Düşüncenin Uyanışı) ve aynı uzunluktaki son bölüm “From the Author” (Yazar’dan) arasında dengelenmiş epik bir platform sağlar. Bu uzun bölümlerde Gurdjieff okuyucuya doğrudan seslenir. Sona doğru Gurdjieff nihayet –ve karakteristik bir şekilde sadece sözün gelişi olarak– azalan “aktif dikkat” konsantrasyonu kapasitemize ve “otomatik çağrışımların” akışına olan bağımlılığımıza atıfta bulunur. İçimizdeki “otomatik çağrışım” akışının onun “aktif varlık akıl yürütmesi” dediği şeyin yerini aldığını ve kitabının dikkatlice okunmasının bu gizli fonksiyonu geliştirmeye yardım edeceğini söyler.
Beelzebub’s Tales’e ilişkin olarak abartı yetersiz bir ifadedir. Pek çok yönden eşsiz olan bu kitap, belki de yazarının okuyucularının tepkisini yirmi yıldan fazla bir süre boyunca dikkatle incelediği ve aklında bu gözlemlerle onu yeniden biçimlendirdiği tek kitaptır. Bu kitaptaki veya okuyucunun tepkisindeki hiçbir şey tesadüfi değildir. Beelzebub’s Tales Gurdjieff’in şüphesiz niyet ettiği gibi onunla ve onun fikirleriyle doğrudan tanışmak isteyenler için ilk buluşma zeminidir.
Beelzebub’s Tales ilk olarak All and Everything: Ten books in three series of which this is the First Series (Hepsi ve Her Şey: Bu kitabın İlk Seri olduğu on kitaplık üç seri) adıyla New York’ta Harcourt Brace tarafından 1950’de 1238 sayfa ve Londra’da Routledge & Kegan Paul tarafından 1950’de 1238 sayfa halinde basılmıştır. All and Everything, Beelzebub’s Tales ve An Objectively Impartial Criticism of the Life of Man ifadelerinin yeniden düzenlenmelerinden oluşan başlık çeşitlemeleri, basım hatalarının sürekli düzeltilmesi ve 1. baskıda eksik olan iki paragrafın eklenmesi hariç, kitabın metni Gurdjieff’in 1950’de ilk yayınladığı şekliyle kalmıştır. Bu metin o zamandan bu yana Dutton, Routledge & Kegan Paul tarafından ciltli ve kağıt kapaklı baskılarla ve yenilerde 1999’da Penguin / Arkana tarafından kağıt kapaklı baskıyla önceki baskıların çok küçük hataları düzeltilerek tekrar yayınlanmıştır. Beelzebub’s Tales to His Grandson: An Objectively Impartial Criticism of the Life of Man All and Everything / First Series [Revised Edition] (Yenilenmiş Baskı) bir istisnadır. New York ve Londra’da Viking Arkana tarafından 1992’de 1135 sayfa halinde editöre ait bir önsöz veya amacının, metot ve kaynaklarının tarifi olmaksızın yayınlanmıştır. Bu düzeltilmiş baskı selefinden daha anlaşılır çağdaş bir İngilizce içerir. Daha çok 1956’daki Fransızca çeviriye dayanır ve orijinal Rusça müsveddenin yeni incelemesini kapsar; ikisi de bazı yerlerde İngilizce metinden biraz farklıdır.
2. Meetings With Remarkable Men(Dikkate Değer İnsanlarla Karşılaşmalar)
Orage’ın yayınlanmamış editör müsveddesinin ve orijinal Rusça müsveddenin gözden geçirilmesiyle oluşan Gurdjieff’in otobiyografisi otuz sayfalık bir girişle başlar. Gurdjieff burada edebiyatı “kendini mükemmelleştirme için baş zorlayıcı” olan zihni geliştirmek için başlıca araçlardan biri olarak ele alır ve bu amaçla ilişkili olarak çağdaş edebiyatın yozlaştırılmasına ağıt yakar. Okuyucuya “ciddi fikirleri ayartıcı, kolayca anlaşılır bir dışsal şekil altında saklama sanatında usta” hale geldiği sırrını açar. Takip eden on bölüm, yüzeyde Gurdjieff’in ailesini, okul öğretmenlerini, arkadaşlarını ve onun bilgi ve anlayış peşindeki araştırmasını paylaşan yoldaşlarını tarif etmeye adanmıştır. Gurdjieff’in –yüz yıldan daha fazla bir süre sonra şimdi detaylarından bir kaçı doğrulanabilen– çekici hayat hikayesinin dış görünümü altında varlığın gelişimine dayanan bilgiye ve “yeni bir yaratım için gereken materyal”e ulaştıracak bir psikospiritüel bilgelik geleneği yolundaki kararlı araştırmasının hikayesi yatmaktadır. Numaralandırılmamış son bölüm “The Material Question” (Maddi Konular) diye adlandırılan uzun bir hikayeyi içeren bir ektir, Gurdjieff burada kapsamlı araştırmalarının ve yönettiği Enstitü’nün nasıl finanse edildiği sorusuna içtenlikle karşılık verir. Yanıtlarken, amaçlarına ulaşma yolunda –söz konusu olan önemli finansal yükün yanı sıra– göstermek zorunda kaldığı zeka, çok yönlülük ve uzun süreli inisiyatiften bahsetmiştir.
Meetings with Remarkable Men ilk kez New York’ta Dutton tarafından 1963’te 303 sayfa halinde ve Londra’da Routledge & Kegan Paul tarafından 1963’te 303 sayfa halinde basılmıştır. Metin bir kaç kez, son olarak da Londra ve New York’ta Penguin Arkana tarafından 1985’te kağıt kapaklı baskıyla tekrar yayınlanmıştır.
3. Life Is Real Only Then When “I Am”(Hayat Ancak “Ben Olduğumda” Gerçektir)
All and Everything içinde Gurdjieff’in en içsel düşünüp taşınmalarını içeren, parçalar halinde bir çalışmadır. Kitabın neredeyse yarısını kapsayan bir önsöz ve girişten ve bunları takip eden beş kısa konuşmadan oluşur. “The Inner and Outer World of Man” (İnsanın İç ve Dış Dünyası) başlıklı son bölüm cümle ortasında kesilir ve John G. Bennett’e (Gurdjieff’in edebi vasiyet hükümlerini yerine getirenlerden biri) göre Gurdjieff’in yazdığı son şeydir. Gurdjieff Avrupa’da ve özellikle öğrencisi ve arkadaşı A. R. Orage ile Amerika’da gruplarla yürüttüğü çalışmasının yanı sıra on yıllarca süren araştırmalarından gelen otobiyografik malzemeden yararlanarak “gerçekte var olan dünyanın” temsilini kavrayabilmek için gereken uygulamalardan, mücadelelerden ve yoğun acıdan üstü kapalı şekilde bahseder.
Life Is Real Only Then When “I Am” ilk olarak Jeanne de Salzmann’ın önsözü ve Valentin Anastasieff’in giriş notuyla New York’ta Triangle Editions tarafından 1975’te 170 sayfa halinde özel olarak basılmıştır. Fransızca 1976 baskısından ilave 10 sayfa içeren 2. baskı ilk olarak New York’ta Triangle Editions tarafından 1978’de 177 sayfa halinde özel olarak basılmıştır. Routledge & Kegan Paul tarafından 1981’de, Dutton tarafından 1982’de ve son olarak da kağıt kapaklı baskıyla Penguin Arkana tarafından 1991’de tekrar yayınlanmıştır.
Gurdjieff’in Yazıları: Ekler
Views from the Real World: Early Talks in Moscow, Essentuki, Tiflis, Berlin, London, Paris, New York and Chicago As Recollected by His Pupils. (Gerçek Dünyadan Manzaralar: Öğrencilerinin Hatırladığı Moskova, Essentuki, Tiflis, Berlin, Londra, Paris, New York ve Chicago’daki Eski Konuşmalar) Jeanne de Salzmann’ın önsözüyle. New York: Dutton, 1973, 284 sayfa; Londra: Routledge & Kegan Paul 1973, 284 sayfa; Yeni bir girişle kısaltılmış halde, New York: Dutton, 1975, 276 sayfa; Londra: Routledge & Kegan Paul 1976, 276 sayfa, Londra ve New York: Arkana, 1984, 276 sayfa.
Gurdjieff’in 1914-1930 yılları arasında yaptığı kırk konuşmanın notları (kağıt kapaklı baskıda otuz dokuz konuşma). Kağıt kapaklı baskının önsözünde şu belirtilir: “Konuşmalar Essentuki’de 1917’den itibaren tüm bu toplantılarda hazır bulunan ve bu yüzden doğruluklarını garanti edebilen Madam de Hartmann’ın yardımıyla karşılaştırılmış ve tekrar gruplandırılmıştır.” Bu notlar Gurdjieff’in içinden geldiği ve koruduğu sözel geleneğin doğasında bulunan akıcı ve ‘araştırma gerektiren’ bir yaklaşımın çok önemli kayıtlarını içerir. Onun yazılarını bütünlemekte ve sadece bilgi olarak kavranmaması ama uygulanması gereken bir öğretiye dair bir anlık bir görüş sağlamaktadırlar. Ayrıca “Glimpses of the Truth” (Gerçeğe Dair Anlık Görüşler) başlıklı Gurdjieff’le yapılan ve Ouspensky’nin 1915’te ilk olarak okuduğu ve In Search of the Miraculous (Mucizevi Olanın Peşinde) adlı kitabında alıntı yaptığı bir konuşmayı aktaran bir makaleyi de içerir.
In Search of the Miraculous: Fragments of an Unknown Teaching. (Mucizevi Olanın Peşinde: Bilinmeyen Bir Öğretinin Parçaları) P. D. Ouspensky. New York: Harcourt Brace; 1949, 399 sayfa, indeks; Londra: Routledge & Kegan Paul, 1950, 399 sayfa, indeks; bir çok kez kağıt kapaklı baskıyla tekrar yayınlanmıştır.
Gurdjieff’in Moskova’da, St. Petersburg’da ve Essentuki’de 1915-1918 yılları arasında yaptığı konuşmaların bu kesin ve canlı kaydı, P. D. Ouspensky tarafından 1925’te Gurdjieff’in onayıyla kaleme alınmıştır. En eski müsvedde 1925’ten kalmadır ancak Ouspensky, gruplarına okunduğu 1930’lara kadar bu müsveddenin üstünde çalışmaya devam etmiştir. Belki de kendisi hayattayken ‘sistem’ hakkında hiçbir bilginin yayınlanmasına izin vermediği için 1947’de ölümüne kadar onun kararına uygun olarak yayınlanmamıştır. Hemen hemen tamamlanmış müsvedde Madam Ouspensky tarafından Gurdjieff’in dikkatine sunulmuş ve onun cesaretlendirmesiyle 1949 sonbaharında yayınlanmıştır. Yer yer paralellikler gösterse de, söylev ve diyalog biçimi Gurdjieff’in Beelzebub’s Tales’deki epik mitolojileştirmesiyle çarpıcı bir tezat oluşturmaktadır.
Film Uyarlaması
Meetings with Remarkable Men: a film directed by Peter Brook [and Jeanne de Salzmann]. (Dikkate Değer İnsanlarla Karşılaşmalar: Peter Brook [ve Jeanne de Salzmann] tarafından yönetilen bir film.) New York: Remar Productions, 1979, [1 saat 50 dakika]; değişik alt başlıkla VHS Video sunumu, Gurdjieff’s Search for Hidden Knowledge. (Gurdjieff’in Gizli Bilgiyi Araştırması) New York: Society for the Study of Myth and Tradition, 1997, bir Parabola Video Sunumu.
Jeanne de Salzmann ile yakın iş birliği içinde çekilen film, Gurdjieff’in otobiyografisinde anlatılan, çok eski bilgelik gelenekleriyle ve insan hayatının amacına dair kesin bir anlayışla temas kurmak için gençliğinde Orta Doğu’da yaptığı araştırmaları kapsar. Film Gurdjieff Hareketleri’nin dikkat çekici bir gösterimi ile sona erer, bu onların kamuya açık tek orijinal gösterimidir.
"Aşağıda ki yazı felsefe forumundan alınmıştır."
"İnsanlar uyumaktadırlar ve bunu kabul etmezler.Bütün insanlar sadece makinedirler, bütün faaliyetleri mekaniktir.Psıkoloji insanlarla ilgilidir, makinelerin incelenmesi için psıkoloji değil mekanik bilimi gerekir.Bir makine kendini tanıyamaz, tanıdığında mekine olmaktan çıkar. İnsan hareketlerinden sorumludur, makine değildir.İnsanın başlıca yanılgısı, yapmaya muktedir olduğuna dair inancıdır.Ancak bunu insanlara söylediğinizde inanmayacaklardır ve onlara düşmanca ve nahoş gelecektir. Özellikle de gerçek olduğu için düşmanca gelir.Herkes hiç bir şeyin yapılması gerektiği gibi yapılmadığını iddia eder. Aslında her şey yapılabileceği tek şekilde yapılmaktadır, eğer tek bir şey değiştirilebilseydi her şey buna bağlı olarak farklı olabilirdi.Her şey başka şeylerle bağlantılıdır.İnsan bir çok BEN sahibidir.Her insanın içinde 5-6 bazen daha çok ama sınırlı sayıda BEN vardır. Bunlardan her biri yönetimi ele aldığında kendinin asıl BEN olduğunu yani EFENDİ olduğunu sanır ve diğer benlere ait en ufak bilgisi olmaz.İnsanda bu BEN değişimlerini kontrol edecek hiç bir şey yoktur. İnsan&makine bu durumu fark etmemekte, bilmemektedir.Benler, rastlantıların gücü ile veya mekanik olan dış dürtüler tarafından yaratılmışlardır.Eğitim, taklit, okuma, dinin uyuşturuculuğu, sınıflar, gelenekler, yeni sloganların cazibesi dış tesirlerdendir.İnsanın bireyselliği yoktur, bir tek büyük BEN sahibi değildir, birçok kendini ben sanan benlere bölünmüştür.Her bir küçük ben kendini BÜTÜN adına çağırmaya yetkilidir; anlaşmaya, anlaşmamaya, söz vermeye, kararlar almaya muktedir ki, sonradan bütün diğer benler bunların sonuçlarıyla uğraşmak zorunda kalalacaklardır.Her küçük ben’in imzaladığı çeklerin ve akitlerin sorumluluğunu yüklenecek olması, insanın yani Bütün’ün trajedisidir.Çoğu zaman insanın ömrü küçük tesadüfi benlerin imzaladığı akitlerin gereğini yerine getirmek yükümlülüğü ile geçer.Her insanın sınırlı “rol” repertuarı vardır ve bunun dışında bir role zorlandığında kendini kısa sürede huzursuz ve rahatsız hisseder ve kendi repertuarındaki herhangi bir role dönmek için büyük çaba harcar. Döndüğünde gerilim biter ve rahatlık (uyuma hali) başlar.İnsan repertuarı dışındayken “üşür, utanır ve herkesten kaçmak ister.”Burada SEÇİM zorunluluğu gelir! İnsan rahatı mı seçecektir yoksa kendi üzerinde çalışıp huzursuzluğu mu? İnsan hapishanededir ancak bunun farkında değildir. Farkına varan her aklı başında kişi hapisaneden kaçmak ister, kaçmak için tünel kazmak lazımdır. Bunun dört gerekli şartı vardır;a) Özgür olmadığını, hapishanede olduğunu kabul etmek.b) Evvelce hapisaneden kaçabilmiş kimselerden yardım almak.c) Kaçış organizasyonu asla tek kişi olarak gerçekleştirilemez. Bir grup çalışması elzemdir.d) Büyük bir çalışma ve çaba gereklidir : “belirli bir amaca yönelik şuurlu çabalar”22.İnsan yeterince yöntemli ve kararlı ise bir alışkanlığını değiştirebilir. Ancak ; Bir kimse kendi üzerinde çalışıyorsa o kimse mümkün olabilecek ek değişiklikleri hesaba katmalı ve bunları önceden düşünmelidir. (Kendi üzerinizde değişikliğe muvaffak olduğunuz her husus, değişmesini belki de arzu etmediğiniz alışkanlık ya da karakter özelliklerinizi etkiler ve siz farkına varmadan devreden çıkar ya da beklemedikleriniz devreye girer.)Ya da ! Değişmek isteyen fazlalıklarını “terk” etmelidir.İnsanların feda etmeleri gereken en önemli şey “ıstıraplarıdır”. İnsan öyle yapılmıştır ki ; ıstıraba olduğu kadar asla başka şeye o kadar çok bağımlı değildir. Zevklerden daha kolay feragat edilir.Istırap olmadan birşey kazanılmaz ama ayni zamanda insan ıstırabını feda ederek işe başlamalıdır.Kaynaşma ve içsel birlik (vahdet); sürtüşme ile “evet” ve “hayır” arasındaki mücadele ile elde edilir. (evet ya da hayır seçeneklerinden biri doğru cevap değildir, mücadele doğru yolda oluşun işaretidir.)Ancak bu mücadele yanlış bir taban üzerinde cereyan edebilir ve bu yanlış ve natamam bir kristalizasyondur. Bu insan daha fazla gelişme imkanına sahip olamıyacaktır.Gelişme imkanını yeniden sağlamak için o insan tekrar eritilmelidir; bu ise sadece korkunç ıstırap ile mümkündür.Evet ve hayır arasındaki mücadele “hemen değerli bir şeyi feda etmekle” başlatılabilir. Bununla beraber sonsuza kadar değil! Kristalizasyon elde edildikten sonra “feragatler, mahrumiyetler ve feda etmeler” artık gerekmez. Bundan sonra insan neyi isterse ona sahip olabilir. Artık onun için yasalar yoktur, o kendi başına bir yasadır.Yollar (tekamüle giden), gündelik hayatın karşısında olup başka ilkelere ve yasalara dayanmaktadır.Dördüncü yolda imana gerek yoktur, aksine her çeşit iman dördüncü yolun karşısındadır.Yolu arayan insan, yolu bilen ilk insana rastladığı ana “ilk eşik” ya da ilk adım denir. İlk eşikten itibaren “merdiven” başlar. Merdiven süresince kişi her şeyden; yoldan, rehberden ve kendinden şüphelidir, hiç bir şey sabit değildir. Bazen aşağılara düşer ve yeniden başlaması gerekebilir.Fakat son basamağı geçtiği anda yola girdiğinde rehbere karşı şüpheleri ortadan kalkar ama aslında ona ihtiyacı eskisinden çok azalır. Bir çok bakımdan bağımsız olur ve nereye gittiğini bilebilir. Çalışmasının sonuçlarını artık kolaylıkla kaybedemez. Yolu terk etse bile başladığı yere dönmeyecektir.Dördüncü yolda merdiveni çıkmak için koşul; İnsanın kendi yerine bir başkasını yerleştirmeden bir üst basamağa geçemiyeceğidir. Böylece insan yükseldikçe kendini izleyenlere daha da bağımlı olur. Onlar durursa O da durur.Öğrenci ne derece yüksekse, öğretmen de o derece yüksek olabilir. Aslında öğrenci öğretmenin seviyesini hiç göremez ve ne derece aşağıda iseler o derece yüksek bir öğretmen isterler. (Genellikle insanın kendisi beş para etmediği halde İsa’nın öğretmenliğinden başkasını istemez.) daha aşağısına razı değildir.Öğretmen ve öğrenci birbirine muhtaçtır. İnsan aldığını derhal vermelidir, ancak bu şekilde daha fazlasını alabilir. Aksi halde kendisine verilmiş olanda ondan alınacaktır.Subjektif yol, okul yolundan geçer.Objektif yol, sade vatandaşın yoludur. Onlarda tekamül eder, ne var ki onların yolu çok gereksiz tekrarla dolu olarak çok uzun olabilir.Kendi kendini inceleme, kendini bilmeye götüren çalışma veya yoldur.Bilgi herkesin yolu olamaz ve çoğunluğa mal edilemez. Kanun böyledir. Bilgi de maddedir ve daima sınırlıdır. Eğer bilgi madde ise; “Belli bir yerde ve belli bir zamanda belirli miktarda mevcut demektir. Belli bir devre süresince örneğin 100 yıl boyunca insanlığın tasarrufunda belirli miktarda bilgi vardır.Bilgi ve varlık seviyeleri dengeli olmalıdır; insanın gelişmesinin üzerinde cereyan ettiği iki çizgi vardır: “bilgi” ve “varlık” çizgileri. Doğru tekamülde her iki çizgi birbirlerine paralel olarak, birbirlerine yardımcı olarak gelişirler. Bunlardan biri daha uzun olursa insanın gelişmesi yanlış olur; er ya da geç gelişme durur.Eğer bilgi varlığı aşarsa, o insan bilir ama yapma gücüne sahip değildir. Bu yararsız bilgidir. Varlık bilgiyi aşarsa, o insanın yapma gücü vardır ama neyi yapacağını bilemez. Kazandığı varlık gayesiz hale gelir ve onu kazanmak için gösterdiği çabaların yararsız olduğu görülür.Bilgi başka şeydir anlama başka şeydir. Anlama bilginin varlık ile ilişkisine bağımlıdır. Anlama, bilgi ve varlığın bileşkesidir.İnsan sadece kendini incelemenin ve müşahadenin değil fakat kendisini değiştirmek amacıyla kendi üzerinde çalışmanın gerekli olduğunu anlamalı “her şeyi bir bütün halinde BAŞKALARININ ONU GÖRDÜĞÜ GİBİ kendisini bütünüyle görmelidir.”Bu amaçla insan, hayatının farklı anlarına, farklı duygusal durumlarına ait kendisinin “mantal fotoğraflarını” çekmeyi öğrenmelidir.Eğer bir insan bir şeyi hatırlarsa onun için hatırlanması daha önemli olan diğer on şeyi unutur. Ve özellikle kendisi ile ilgili olan şeyleri, belki evvelce çektiği o “mantal fotoğrfları” kolaylıkla unutur.Dünyada cereyan eden büyük çaplı her olay dışardan yönetilir; Ya tesirlerin raslantı eseri olan bileşimleri veya genel kozmik kanunlar tarafından yönetilir.İnsanların her şeyden çok sessizlikten korktukları, konuşma eğilimimizin kendini savunmadan kaynaklandığını ve daima bir şeyleri görmekten, kendine bir şeyleri itiraf etmekten kaçınma temeline dayandığı açıkça görülmelidir.Gerçek sanatta raslantı eseri olan hiç birşey yoktur. Gerçek sanat matematiktir. Ondaki herşey hesaplıdır ve önceden bilinebilir. Sanatkar, vermek istediğini bilir ve anlar; Eseri, ayni seviyedeki insanlar üzerinde daima ve matematiksel bir kesinlikle bir ve aynı izlenimi doğuracaktır.İnsanlara yardımcı olmak için, kişi önce kendine yardımcı olmayı öğrenmelidir. Pek çok insan başkalarına yardım etme düşünce ve duygularına, sadece tembellikten dolayı kapılmaktadır. Onlar kendileri üzerinde çalışamıyacak kadar tembeldirler ve ayni zamanda başkalarına yardım etmeye muktedir olmak onlara büyük zevk vermektedir. “kendi kendine samimiyetsizlik”İnsan hak etmeden haz elde ederse, insanın bunu muhafaza edememesi ve bu hazzın ıstıraba dönüşmesi sebebiyle gereklidir. Ama bütün mesele, hazzı elde edebilmek ve onu muhafaza edebilmektir. Bunu yapabilen bir kimse için öğrenecek hiç bir şey yoktur. Ancak bu yol ıstıraptan geçer. Hazdan istifade edeceğini sanan kimse çok yanılır ve eğer kendisine karşı samimi olabilirse, bunu göreceği an gelecektir.Duygular alanındaki vicdan kavramı, düşünce alanındaki şuur kavramının muadilidir.Alemin ve insanın böyle paralel biçimde incelenmeleri, öğrenciye, her şeyin temeldeki birliğini gösterecek ve onun farklı düzenlerin fenomenlerinde analojiler bulmasına yardım edecektir.Gerek alemde, gerekse insandaki bütün süreçleri yöneten temel kanunların sayısı çok azdır. Az sayıdaki basit kuvvetlerin farklı sayısal bileşimleri, olayların görünen çeşitliliğini yaratmaktadır.Evrenin mekaniğini anlamak için, karmaşık fenomenleri, bu basit kuvvetlerle çözümlemek gerekmektedir.Subjektif insan için kötülüğün hiç mevcut olmadığı, sadece farklı iyilik kavramlarının var olduğu söylenebilir. “Hiç kimse herhangi bir şeyi kasıtlı olarak kötülük için, kötülük olsun diye yapmaz.” Herkes iyilik uğruna, onu anlayışına göre hareket eder. Fakat iyiliği farklı şekillerde anlar.Uyanma, insanın hiç bir yere varamıyacağını ve nereye gideceğini bilmediğini idrak etmesiyle başlar.Birliğin çokluğa dönüşüm kanunlarını incelemeden önce, bütün evrenlerin tüm çeşitlilikleri veya birlikleri içerisinde bütün olayları yaratan temel kanunu incelemeliyiz.Bu, “Üç prensip” ya da “Üç kuvvet” kanunudur. Bu kanun, hangi mikyasta olursa olsun, hangi alemde cereyan ederse etsin, molekül seviyesindeki olaylardan kozmik olaylara kadar, farklı ve birbirlerine karşı “Üç kuvvetin bileşimi ve karşılaşmasıdır.”İlk kuvvete aktif veya müsbet...İkinciye pasif ya da negatif...Üçüncüye ise etkisiz kılan kuvvet... Denilebilir.İlk iki kuvvet çağdaş düşüncenin bildiği kanunlardır. Fakat genelde üçüncü kuvvet müşahadeyi ve anlayışı yöneltmek için kolayca ulaşılabilir değildir. Bunun nedeni, insanın mutad psıkolojik faaliyetinin fonksiyonel sınırlanmasında ve olaylar dünyasına ait algımızın temel kategorilerinde, yani “mekan” duygumuzda ve söz konusu sınırlamalar sonucunda doğan “zaman” duygumuzda aranmalıdır.Üçüncü kuvvet, gerçek alemin malıdır. Müşahademize giren subjektif alem veya olaylar alemi, sadece nispi olarak gerçektir, her halde tamam değildir.Evrenin bundan sonraki temel kanunu yedi kanunu veya oktavlar kanunudur. Bu kanunun anlamını kavramak için, evreni titreşimlerden meydana gelmiş olarak kabul etmek gerekir. Bu titreşimler, evreni oluşturan maddenin, en incesinden en kabasına kadar, bütün çeşit, safha ve yoğunluklarında faaliyet göstermektedir. Çeşitli kaynaklardan çıkmakta ve birbirleriyle kesişerek, çarpışarak, güçlendirip, zayıflatarak, durdurarak çeşitli yönlerde ilerlemektedirler. (Hoca burada sanırım Kuantum fiziği yani dalga/parçacık fonksiyonunu tarif etmektedir.)Fiziğin temel görüşlerinden birisi “Titreşimlerin sürekliliğidir”. Bu konuda kadim bilginin görüşü farklıdır; Zira kadim bilgi, titreşimler anlayışının temeline “Titreşimlerin süreksizliği” ilkesini yerleştirmiştir.Alem Kuvvet OktavMUTLAK 1 DOBÜTÜN ALEMLER 3 SİBÜTÜN GÜNEŞLER 6 LAGÜNEŞ 12 SOLBÜTÜN GEZEGENLER 24 FAARZ 48 MİAY 96 REMUTLAK hiç bir şey DO64.Burada Sonsuz döngüyü oktavlarla izah eden önemli bir şekil var ancak buraya çizemedim. 65.Eğer oktavlar kanunun bütün anlamını kavrayabilirsek, bu, bize bütün hayatın, tarafımızdan müşahade edilen evrenin tüm planlarındaki fenomenlerin yeni bir açıklamasını verir. Bu kanun, doğada niçin doğru çizgiler bulunmadığını, niçin düşünemediğimizi ya da yapmaya muktedir olamadığımızı, niçin bize ait her şeyin düşünüldüğünü, niçin bizimle ilgili her şeyin varit olduğunu ve niçin genellikle istediğimize ve beklediğimize zıt bir yönde cereyan ettiğini açıklar. Bütün bunlar, ‘entervallerin’ açık ve dolaysız sonuçları, ya da titreşimlerin gelişmesindeki gecikmelerdir.66.Titreşimlerin gecikmeleri anında kesinlikle olan nedir? Asıl istikametten bir sapma meydana gelir. Oktav önce doğru istikamette ilerlemeye başlar;DO------------RE-----------MİFakat mi ile fa arasında bir sapma oluşur(artış gecikmesi). FA ya geçerken yön sapar;FA SOL LA Sİ Si ve Do arasında ikinci enterval yer alır, doğru yeniden yön değiştirir;Tablonun bir süre sonra daireyi tamamlayacağı görülüyor, başladığımız yere geri dönüyoruz.67. Oktavlar Kanununun yardımı ile, şeylerin ilerlemelerini, yön değiştirmelerini her şeyde müşahade edebiliz. Belli bir enerjik faaliyet veya güçlü duygu ya da doğru anlayış devresinden sonra, bir tepki oluşur, çalışma sıkıcı ve yorucu hale gelir. Duyguda yorgunluk ve ilgisizlik anları belirir, doğru düşünme yerine, uzlaşma yoluna gitme çabaları, baskı ve güç sorunlardan kaçış başlar. Fakat çizgi şimdi ayni istikamette değil ama gelişmeye devam etmektedir. Çalışma mekanikleşmekte, duygu gittikçe zayıflamakta, günün genel olayları seviyesine inmektedir. Sonra tekrar duruş ve farklı ilerleme, kırgınlık, nefret, kaale almama gibi ayni düşünce ve duygular arasında dönüp durur. Ve bulunmuş olan çıkış yolu giderek daha ve daha kaybolur.(bilim,sanat,felsefe,din ve fertlerin günlük faaliyetlerinde ayni şeyleri kolayca görmek mümkündür)68.Şayet oktav arası titreşimlerin azaldığı anlarda ilave şoklar yaratılabilirse doğru, yön değiştirmeden devam edebilir. Herhangi bir yerden kendiliklerinden gerekli anlarda gelen tesadüfi ‘şoklar’ ümitleri ile avunmak, doğaldır ki mümkün değildir. Böyle bir durumda,insana iç eğilimlerine ‘inançlarına ve eğilimlerine ters düşse bile’ yel nereden eserse oraya gitme, ‘nehrin akışı içinde yüzme’ ya da başarısızlığı ile kendini uzlaştırarak yeniden yapmaya başlama seçeneği kalmaktadır.69.Veya faaliyetinin bütün çizgilerinde ‘entervallerin’ zamanını tanımayı ve ‘ilave şokları’ yaratmayı, diğer bir ifade ile kozmik kuvvetlerin gerekli anlarda, ‘ilave şokları’ yaratmada faydalandıkları yöntemi kendi faaliyetlerine uygulamayı öğrenebilir."
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder